Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi’nin İslam ülkelerinin büyükelçilerine verdiği iftar yemeğinde, “İslam dünyası şikayet eder. Ben, şikayetten yana değilim. Ben, problemleri çözmekten yanayım. Sorun var mı? Var. Çözülmesi lazım mı? Çözülmesi lazım. Ne ile çözeceğiz? Aziz Yaratan’ın bize verdiği en bedelli akıl ve bilgi ile. Yani birikim ile çözeceğiz. Bazen bir sorunu tek başına çözme talihimiz olmayabilir. Birlikte, birlikte olacağız, hoşlukta buluşacağız, tekrar bu sorunu çözeceğiz” dedi.
Saadet Partisi, İslam ülkelerinin büyükelçilerini bugün iftar yemeğinde ağırladı. Ankara’daki iftara, CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Saadet Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu da katıldı. Kılıçdaroğlu, büyükelçilere hitaben şunları söyledi:
“Temel Beyefendi ile birlikte Türk siyasetinde yeni bir anlayışı hükümran kılmaya çalıştık. Birlikte olmak, bir arada olmak. Hoşlukları toplumun her bölümüne anlatmanın bu topluma büyük bir fayda, yarar sağlayacağına inanıyoruz. Hengame, çekişmeden bir şey çıkmadı. Ancak bir arada olduğumuz, birlikte olduğumuz vakit, ülkenin hoşluklarını toplumun her kesitine rahatlıkla aktarabiliriz. Ne benim ne Temel Bey’in özel bir isteği yok. Şayet bir dilek varsa bu, ülkenin huzur içinde yoluna devam etmesidir. En büyük dileğimiz bu.
Ramazan ayındayız, evet mübarek bir aydayız. Manevi hislerimizin zenginleştiği bir aydayız. Dostlukları ve birliktelikleri dillendirdiğimiz bir aydayız. Bir sarsıntı felaketi yaşandı, onun açtığı yaraları Türkiye’de daima birlikte gidermeye ve tedavi etmeye çalışıyoruz. Fakat bu millete bir kelamımız var. Dükkanı yıkılan, konutu yıkılan, ahırı yıkılan herkesin fakat herkesin meskenini, dükkanını, ahırını tekrar yapacağız. O beşerler, bir kuruş para ödemeden toplumsal devletin müdafaası altında, kendi ahırlarında en azından hayvanlarını besleyebilecek, dükkanda alışverişini yapabilecek, meskeninde de rahat oturabilecek. Helalleşmenin aslında bu noktada gerçekleşebileceğine inanıyorum. Ölenleri geri getiremeyiz lakin o binaların yapılması için 42 kişi imza attı, 13 evrak düzenlendi. Hepsi kamu vazifelisiydi. Bir kişi, dükkanı alan, tek bir imza attı tapuda. Dedi ki ‘Bu binalar sağlam yapılmıştır, devlet de garantisini vermiştir. Dokümanlar düzenlenmiştir, fizik mühendisinden mimara kadar 43 kişi imza atmıştır. O vakit ben de gidip bu dairemi, dükkanımı alayım.’ Münasebetiyle bize düşen vazife, o konutları, meskenleri, dükkanları yine yapıp hak sahiplerine teslim etmektir.
Ölenleri geri getiremeyiz, yanlışsız ancak oturup helalleşeceğiz. Ölenleri geri getiremiyoruz fakat toplumsal devlet olarak üstümüze düşen bütün yükümlülükleri, fedakarlıkları daima bir arada yapıyoruz demektir. Bu vesile ile yardımlarını esirgemeyen, bütün dünyaya, başta İslam ülkeleri olmak üzere hepinize şükran borçluyuz. Dostluğu, insanlığı, daima birlikte yardım süreci içinde gördük. Münasebetiyle sizlere teşekkür ederiz.
“KENDİ VİCDANINDA SORGULAMASI LAZIM”
Bir soru ile başlayım. İslam ülkelerinde neden acı ve gözyaşı var? Bu soruyu, akılbaliğ olan herkesin kendi vicdanında sorgulaması lazım. Aslında bilimde çığır açan, İslam dünyası. Sosyolojiden tutun matematiğe kadar. Tıptan tutun uzay bilimlerine kadar. İslam dünyasının İslamiyet’ten çabucak sonra gerçekleştirdiği bilimdeki inanılmaz gelişmeler, Orta Çağ’da Rönesans’ın başlamasına yol açtı. Bilimde ve teknolojide bu kadar kıymetli adımlar atan İslam dünyası 21’inci yüzyılda neden geride? Bunu hepimizin sorgulamamız lazım. Kaldı ki Aziz Yaratan Kur’an-ı Kerim’de diyor ki ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz?’. Aklı kullanmanın yolu, aslında Ulu Yaratan’ın mucizelerini keşfetmektir. Bize sunduğu nimetleri keşfetmektir. Bilim ve teknolojide ilerleyen ülkeler, başka ülkelere kendi teknolojilerini de götürebilmektedirler. Biz, bilim ve teknolojiye, üniversitelere kıymet, fakat sahiden çok fazla ehemmiyet vermek zorundayız. Alimin vefatı alemin mevti üzereyse, sevgili peygamberimiz bir alimin mevtini bir kâinatın vefatına bağlıyorsa bilime ne kadar İslam dünyasının kıymet verdiğini gösteriyor.
“HAK, HUKUK VE ADALETİ İSLAMİYET ÖĞRETİYOR”
Sayın Karamollaoğlu, Filistin ve Filistin’de yaşananları dillendirdi. Yıllardır devam eden bir dram var, hakları gasp edilen beşerler var orada. O vakit şayet biz hakkın ve haklının yanında duracaksak elbette ki Filistin ve Filistin davasının yanında durmak zorundayız. Aksi hale biz, bize öğretilen inancı reddetmiş oluruz. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa haksızlık karşısında susmayacağız, bir yerde haksızlık varsa ona karşı çıkacağız. Bu, benim yakınım, akrabam ve hiç tanımadığım birisi de olabilir. Hasebiyle hakkı, hukuku, adaleti İslamiyet bize aslında öğretiyor. Hak, hukuk ve adaleti öğretiyor.
“ADALETTEN GERİYE YANLIŞSIZ GİDİLİYOR”
Bilgi ve bilimden geriye gerçek gidince, adaletten de geriye yanlışsız gidiliyor, bir toplum da çürüme süreci başlıyor. Bu çürümeyi kaldırmak lazım. Biz, bir ortada, birlikte bu ülkenin huzuru, İslam dünyasının huzuru için çalışmak zorundayız. Bizim bir maksadımız var, Orta Doğu için. Orta Doğu’nun yazgısı daima acı, daima kan ve gözyaşı oldu. Neden? Yer altında büyük bir zenginlik var ancak o zenginlik ülkeler için daima felakete dönüşebiliyor. Bunu bir biçimi ile çözmek gerekiyor. Barışı hâkim kıldığınız vakit, toplumsal dayanışmayı güçlü kıldığınız vakit pek çok sorunu çözebilirsiniz. Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmaya karar verdik. Türkiye, İran, Irak ve Suriye; ne için bir ortaya gelmiyoruz? Orta Doğu’da olanlar karşısında neden birbirimize farklı bakıyoruz? Pek âlâ sorun çözülebilir. Pek âlâ bir ortaya gelebilir, insanların acılarını en azından gidermek konusunda özel bir gayret harcayabiliriz. Bunların hepsi olabilir.
“KENDİMİZİ BİLMEK ZORUNDAYIZ”
Ramazan ayı, birebir vakitte vicdanen sorgulama yapmamız gereken bir aydır. Yani kendini bilmek ve Yunus’un dediğini yapmaktır. İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu kaç okumaktır. Biz, kendimizi bilmek zorundayız. Biz, kendimizi bilirken kendi vicdanımızda her şeyi bir formu ile sorgulamak zorundayız. Haksızlık karşısında, en azından bu kadar da olmaz diyebileceğimiz noktaya vicdanımızı getirmek zorundayız. Birlikte, bir arada güzelce yaşamak varken neden acılar, neden gözyaşları olsun? O sorgulamayı da en azından ramazan ayı hasebiyle olsun yapmak zorundayız. Bunun da olması gerekir.
“BEN, ŞİKAYETTEN YANA DEĞİLİM, SIKINTILARI ÇÖZMEKTEN YANAYIM”
İslam dünyası şikayet eder. Ben, şikayetten yana değilim. Ben, meseleleri çözmekten yanayım. Sorun var mı? Var. Çözülmesi lazım mı? Çözülmesi lazım. Ne ile çözeceğiz? Ulu Yaratan’ın bize verdiği en kıymetli akıl ve bilgi ile. Yani birikim ile çözeceğiz. Bazen bir sorunu tek başına çözme bahtımız olmayabilir. Bir arada, birlikte olacağız, hoşlukta buluşacağız, yeniden bu sorunu çözeceğiz. Problemleri çözen bir toplum, daha süratli ve güçlü ilerler. Zira akılcı siyasetlerle sorun çözülür, önyargılarla sorun çözülmez. Tıpkı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemek mümkün değil. Dolayısı ile aklımızı kullanarak pek çok sorunu akılcı siyasetler ile çözebiliriz.”